Arthurun

Tekkesi

Annenden, babandan veya arkadaşlarından çok farklı şeyler konuşuyoruz mübarek.
Katılmak ister misin?

Çerkez Ethem hain mi kahraman mı ?

Peki gerçek neydi ? Gerçekten Çerkez Ethem vatan haini miydi ? Gerçekten isyan mı etmiş , yoksa isyan mı ettirilmişti ? Ethem Bey'i saf dışı etmek isteyenler mükemmel bir senaryo hazırlayıp onu mu devreye sokmuşlardı ? Milli Mücadelenin ilk safhasında , daha Mustafa Kemal’in
adı sanı duyulmamışken , elinde silah düşmanlara karşı savaşan ve daha sonra fevkalâde başarılı çalışmalar ortaya koyan Ethem Bey , nasıl olmuş da "hain" damgasını yiyeceği hareketlerin içerisine sürüklenmişti ?

1948’de vefat eden Çerkez Ethem’in maddi cismi yok olmuş durumda. Manevi şahsiyeti üzerindeki "hain" damgası ise hâlâ duruyor. Bu damgayı tahlil etmek , gerçekleri gün ışığına çıkarmak ise , insaflı tarihçilerin boynunun bir borçu olarak görüyorum.

Peki , Mustafa Kemal'i meclisin kapasında asacağını söylediği belirtilen , Milli Mücadelenin İlk yılında "vatan haini" olarak Mecliste alkışlarla karşılanan , daha sonra "vatan haini" ilan edilen Ethem Bey kimdi ?

Ethem Bey , 1880’de Bandırma ve Mihaliç kazaları arasındaki Emre Köyü'nde doğmuştur. Babası Ali Bey’dir. Kendisi beş erkek kardeşin en küçüğüdür. Ağabeylerinin tamamı da askerlik mesleğini seçmişti. Hepsi de subaydı. bunlardan İlyas ve Nuri , Rum eşkiyalarla çarpışırken şehid düşmüşlerdi. Diğer ağabeyleri Reşit ve Tevfik Bey’ler zabit idiler. Reşit Bey bilâhere Birinci Millet Meclisinde mebus olarak da vazife yapacaktı.

Mektebi birincilikle bitiren Ethem "zabit  vekili" olarak balkan harbine iştirak etti. Çürüksulu Mahmud Paşa kolordusunda hizmet yaptı. Bulgarlara karşı çarpışırken yaralandı. Harpte gösterdiği kahramanlıklardan dolayı madalya aldı.

Çerkez Ethem orduda , cesur , terbiyeli , sakin , sigara dahil hiçbir alışkanlığı olmayan birisi olarak isim yapmıştı. Verilen her emri itirazsız kabul eder , her vazifeyi başarıyla ifa ediyordu.
Bu arada iç isyanları bastıran Çerkez Ethem'le ağbeylerine de farklı gözle bakılmaya başlanıyor.

Başta İsmet Paşa olmak üzere , icranın başında bulunan Ankara Ekibi , Çerkez Ethem'in BMM ( Büyük Millet Meclisi ) Genel kurulu'nda coşkuyla karşılanmasını ve dakikalarca alkışlanmasını içlerine pek sindiremiyorlar.
Çerkez Ethem ise alkışlar karşısında çok sıkıldığını , hatta terlediğini yazıyor'du hatıralarına.

İlk kez karşılaşdığı İsmet Paşa Çerkez Ethem hakkında şu tesbitleri yapıyor  ;
" ilk defa karşılaşıyorduk. Daha sonra hayatımdaki menfilik ve hakzızlıkların kaynağı olan bu zatın ilk anda üzerimdeki intibaının derin olmadığını , çehresinin ve hareketlerinin bariz hususiyet ifade etmediğini itiraf ederim. Fakat konuştukça ve fikirlerini dinledikçe , bir çok meziyetleri bulunan erkânı harp hususiyetleri taşımakla birlikte hiç bir zaman zaferi temsil edecek kumandanlık vasfına sahip bulamadım."

Meclis'in ve halkın son derece sevip sayarak güvendiği bu adam Ethem Bey nedense Ankara ekibi tarafından hep kuşkuyla izleniyor , nihayet defteri dürülmeye karar veriliyor. Ama önce Ethem beyin ve ağabeylerinin son derece güvendikleri Ali Fuat Paşa . Garp cephesi kumandanlığı'ndan alınıyor. Yerine ismet paşa getiriliyor. Ethem bey ise bu değişikliği , kendisinin bertaraf edilmesine karar verdiği şeklinde yorumluyor :

" İsmet ve Refet beylerin benim için düşündüklerini tatbik etmeye Mustafa Kemal Paşa'yı ikna etmeleri ve yolda vaziyeti müsait bulmalarıdır." diyor.

İsmet hemen harekete geçiyor ve Ethem Beyi sıkıştırmaya başlıyor ve Ethem Beyi ağabeyiyle birlikte yunanlılara sığınmak zorunda bırakıyor.

O sırada Ethem Bey ve ağabeyi Reşit Bey'in elinde hatırı sayılır miktarda para ve mühimmat vardır. Ancak tek kuruşuna dahi el sürmüyor. Maaşlarından arta kalan birkaç kuruşla yurt dışına çıkıyorlar ve sefalet içinde yaşıyorlar. Sonradan Ankara İstiklâl Mahkemesinde idamları hükmediliyor.


Ethem Bey 1948 Eylülde hayata gözlerini yumuyor... Belki de yumduruluyor. Şeria
Nehrinin kıyısında toprağa veriliyor.

Bu milletin çocukları , ezanı , bayrağı , ve ata yadigarı toprağı savunmak için ; kimi zaman karlı dağlarda , kimi zaman çöllerde , kimi zaman Trablusgarp'ta , kimi zaman balkanlarda , kimi zaman Çanakkale ve Sakarya'da el ele gönün gönüle savaştı yıllar boyu.

Kimi Türk , kimi Kürt , kimi Laz , kimi Çerkez , kimi Arap , kimi Arnavut kökenliydi ama kimse kökenine bakmıyor , herkes ortak bir ümmet bilinci içinde savaşıyordu. Biliyorlardiki , Osmanlılık kavramı çökerse devlet'de çökecek , herkes enkaz altında kalacaktı. Bu bakış açısıyla bu topraklar savunuldu ve altı yüz sene büyük bir devlet ayakta tutuldu .

UNUTMAYIN BU ÜLKEDE İŞİNİ İYİ YAPANLARIN HEP KÖTÜ BİR DAMGASI VARDIR...

Paylaş:

Yorum Yap

    Blogger Yorumu
    Facebook Yorumu

0 Yazı nasıl mübarek.?:

Yorum Gönder